Son zamanlarda aldı başını gidiyor bi minimal akım, minimalizm...
Nedir, ne değildir bu minimalizm, bir moda mı yoksa bir yaşam biçimi mi?
Minimalizm sanatta, mimaride, müzikte sadeliği önceleyen bir akım.
Bunun hayatımızdaki yansıması ise işlevselliği olmayan fazlalıklardan kurtulup daha sade bir yaşam sürerek maddeten ve manen hafiflemek şeklinde oluyor.
Nerede okudum hatırlamıyorum ama beğendiğim bir söz var;
"Herkesin minimalistliği kendinedir"
Evet bu bir kişisel yolculuk...Sadeleşme yolculuğu...Benim bu yaşantıyı anlamam ve hayata geçirmem farklı olabilir, sizin ki daha farklı. Çünkü her insan farklı şartlarda yaşıyor.
Minimalizm veya sadelik akımı şu veya bu yerde, filanca tarihte çıkmış olabilir ama zaten hep var olan bir olgu.
İnsanlık tarihinde şatafatlı yaşayanlar da hep olmuş, yeteri kadar eşya ile hayat sürmeyi tercih eden de. Çoğu kültürde sade yaşam konusunda örnek alınabilecek şahsiyetler de insanlara örnek teşkil etmişler.
Bu işi katı kurallara boğmak (3 bardak, 5 gömlek şeklinde) doğru bir tavır olmasa gerek. Kişi yapabildiği kadarını yapmalı. Çünkü herkesin hayatı, yaşam şekli çok çok farklı.
Bir günde bir ayda olacak bir mevzu da değil bu. İnsanın önce bazı şeyleri farketme aşaması var. Sonrası ise yıllar sürebilecek uzun bir yolculuk.
Bir günde bir ayda olacak bir mevzu da değil bu. İnsanın önce bazı şeyleri farketme aşaması var. Sonrası ise yıllar sürebilecek uzun bir yolculuk.
Sadece ev eşyasında, gardropta veya mutfakta değil sadeleşme. Konuşmada, yeme içmede, dijital bilgilerde...
Tabi ki hayır. Alış verişi bilinçli hale getirmektir. Buna gerçekten ihtiyacım var mı, bunu almasam yerine kullanabileceğim bir şeyim var mı sorusunu sorup sadece ihtiyacımız olanı almaktır.
İhtiyacımız olmayanı ise elden çıkarmak ama bunu yaparken savurganlığa kaçmadan kullanışlı bir şekilde elden çıkarmak.
Gözümüze fazla gelen her şeyi çöp poşetine doldurup atmak kolay ama yanlış. Evet bu benim kullanmadığım bir şey ama kimin işine yarayabilir sorusu ile ihtiyaç sahiplerine ulaştırmak doğru olanı.
Yazı buraya kadar oldukça soyut gitti . Somut ve müşahhas örneklerle gidelim.
Örnekleri de mutfakla alakalı vermek istiyorum. Aşağıdakiler evden gideceklerin sadece küçük bir kısmı. Ve çoğu hediye gelmiş zamanında.
Biz farkına varmadan zamanla eve bir sürü eşya giriyor, kimisi hediye, kimisi bilinçsiz alışveriş neticesinde ve bunlar birer ikişer evin muhtelif yerlerine sinsice yerleşiyor ve hiç kullanılmıyor. Ve siz onların durduğu yeri kanıksamış oluyor ve sorgulamıyorsunuz bile. Bunu farketmenin en güzel yolu eşyayı yerinden oynatmak (bu işlemi dip köşe temizlikte yapıyoruz belki ama sade yaşam mevzusu gündemimizde yoksa eşyaları temizledikten sonra hiç düşünmeden geri kök saldığı konuma koyup geçiyoruz) Bu mutfak olur başka bir oda olur, ne varsa dolapta hepsini indirin aşağı. Bunu yaparken tüm evi aynı anda değil parça parça yapın. Zira bir dolap bile bazen insanın bir gününü alabiliyor.
Bu hareket o kadar işe yarıyor ki bazen ihtiyacınız olup da unuttuğunuz bir parça çıkıyor karşınıza ve siz onu tekrar alma masrafından kurtuluyorsunuz. Defalarca tecrübe etmişimdir ki, eşyayı yerinden oynatmak ilham kapılarını açıyor. Farklı işe yarar fikirler o ayıklama, toplama esnasında geliyor insanın aklına.
Örnekleri de mutfakla alakalı vermek istiyorum. Aşağıdakiler evden gideceklerin sadece küçük bir kısmı. Ve çoğu hediye gelmiş zamanında.
Biz farkına varmadan zamanla eve bir sürü eşya giriyor, kimisi hediye, kimisi bilinçsiz alışveriş neticesinde ve bunlar birer ikişer evin muhtelif yerlerine sinsice yerleşiyor ve hiç kullanılmıyor. Ve siz onların durduğu yeri kanıksamış oluyor ve sorgulamıyorsunuz bile. Bunu farketmenin en güzel yolu eşyayı yerinden oynatmak (bu işlemi dip köşe temizlikte yapıyoruz belki ama sade yaşam mevzusu gündemimizde yoksa eşyaları temizledikten sonra hiç düşünmeden geri kök saldığı konuma koyup geçiyoruz) Bu mutfak olur başka bir oda olur, ne varsa dolapta hepsini indirin aşağı. Bunu yaparken tüm evi aynı anda değil parça parça yapın. Zira bir dolap bile bazen insanın bir gününü alabiliyor.
Bu hareket o kadar işe yarıyor ki bazen ihtiyacınız olup da unuttuğunuz bir parça çıkıyor karşınıza ve siz onu tekrar alma masrafından kurtuluyorsunuz. Defalarca tecrübe etmişimdir ki, eşyayı yerinden oynatmak ilham kapılarını açıyor. Farklı işe yarar fikirler o ayıklama, toplama esnasında geliyor insanın aklına.
Sonra sorgulama işlemine geçin. Ben bunu kullanıyor muyum? En son ne zaman kullandım? Bundan sonra kullanır mıyım?
Genelde "bi gün lazım olur" deyip geri dolaplara tıkıştırıyoruz sorgulamayı bitirmeden.
Yukarı resimdeki tencere bize hediye gelmişti yıllar önce. Takımın diğer ikisini neredeyse her gün kullanıyorum. Ama bu en üst dolapta öylece bekliyor. Temizlik yaparken de bir gün lazım olur diye yine kaldırıyorum yerine.
Geçenlerde tenceremin kulpu kırıldı. Bunu indirip kullanmak yerine kırılan kulpu tamir ettirip yine o eski tenceremi kullanmaya devam ettim. Çünkü boyutları çok ideal ve tamiri imkansız olsa muhtemelen aynı boyutlarda bir tencere satın almayı düşünecektim. O zaman bu neden orada duruyor. Bi ihtiyacı olana ulaştırsam hem onun işini görecek hem de ben atıl duran bir eşyanın negatif etkilerinden kurtulmuş olacağım.
Yine resimdeki limonluk. Sevdiğim bir insanın hediyesi. O yüzden kıyamıyorum. Hatırası var. Çok da tatlı duruyor vs...vs... Ama kullanmıyorum. Bi gün onu kullanacağım zaman da 15 yıldır gelmiyor!
Bardaklar. Bi ara çay satın alana bardak, makarna alana kase hediye etme furyası vardı. Evde bu şekilde bir sürü bardak var. Evet bazılarını sürekli kullanıyorum çok da işe yarıyor ama kullanmadıklarımı boş boş tutmanın bir anlamı yok. Lütfen bu tarz hediyeli ürünleri sadece ihtiyacımız varsa alalım. Bir gün lazım olur, nasıl olsa hediye diyerek bilinçsizce almayalım. Çünkü yıllar içinde lüzumsuz karartılar olarak karşınıza çıkacak bunlar.
Gelen hediyeleri ve evinizde kullanılmayan her eşyayı (büyük ya da çok küçük hepsini) sorguya çekin. İhtiyacınız varsa kullanın. Veya bir gün lazım olur derseniz ismini koyun. Mesela; "bu tencere tava iki ay sonra öğrenci evi açacak olan arkadaşımın işine yarar" deyip onun adına bir yerde bekletebilirsiniz. Veya "şu eşya arkadaşımın zevkine uygun, bunu ona hediye edeyim" gibi. Sade yaşam tarzını savurganlığa da dönüştürmemek lazım. Evet bazen sakla samanı... felsefesi de işe yarıyor ama bu mevzunun da dozunu kaçırmamak lazım. İsim koyarak ve düzenli olmak kaydıyla bir miktar eşyayı elimizde tutabiliriz tabi ki de.
Bir de bekletme taktiğini deneyin. İşinize yaramadığını düşündüğünüz parçaları poşetleyin ve müsait bir yere kaldırın. Bu süre bazı eşyalar için bir kaç ay, bazıları için bir sene olabilir. Bu süre içinde ihtiyacınız olup olmadığını test edin ve ona göre hareket edin. Bu hem savurganlığın önünü alır hem de o eşyalara karşı farkındalığınızı artırır.
Bu süreçte kimseye veremeyeceğiniz ama çöpe de atamadığınız parçalar olacak. Bunlar için benim kullandığım yöntem şudur;
Ürünleri şeffaf bir poşete koyun ve mümkünse çöp toplanmayan bir günde çöp kutusunun yanına koyun. İhtiyacı olan biri bu şekilde rahatça görüp alabilir. Bazen bizim, bunu kim ne yapsın dediğimiz bir eşyaya başka bir insan bağında bahçesinde kullanmak için ihtiyaç duyabiliyor. Veya evlerde kullanılamayacak bir kaba, başka bir insan hayvanlarına yem, su vermek için ihtiyaç duyabiliyor.
Aynı şeyi kağıt, cam ve plastik çöpler için de yapabilirsiniz. Her mahallede maalesef ayrı atık çöp toplama sistemi yok ama o çöplere kağıt toplayan, plastik toplayan insanlar gelip bakıyorlar. Onların işini kolaylaştırmak adına geri dönüşüm malzemelerini mümkünse ayrı şeffaf bir poşette biriktirerek çöpe atalım ki geri dönüşüme ulaşma şansı artsın. Bir evden günlük o kadar kağıt, cam ve plastik atık çıkıyor ki bunların geri dönüşüme kazandırılmaması çok büyük bir kayıp.
Minimalizmin beyaz renkle ilişkisi var mıdır?
Bu soruya evet veya hayır şeklinde keskin bir cevap verebilmek zor.
Renk, olayın zevk kısmı olduğu için kişiden kişiye çok farklılık gösterir. Evet açık renkler mekanı ferah gösterir, lüzumundan fazla desen ve renk insan ruhunu yorabilir bu bir gerçek ama net bir sınır çizmek çok da kolay değil.
Sırf renginden dolayı kullanışlı bir eşyayı atmak sade yaşamın özüne uygun bir hareket olmasa gerek. Madem o rengi sevmiyorsunuz, mümkünse baştan tercih etmemek lazım.
Geçenlerde minimal yaşam taraftarı biri beyaz mutfak dolaplarının resmini çekip yayınlamış. Bir kişi de "benim mutfak dolaplarım koyu renk, bu renk dolaplarla da minimalist olunmuyor değiştirmem lazım" tarzı bir yorumda bulunmuş.
İşte burada minimalizmin sade yaşam boyutundan çok moda boyutu ön planda gibi görünüyor.
Yarın bir akım daha çıkar. "Doğadaki renkleri evlerinize taşıyoruz... Ormandaki renklerin zihin açıcı etkisi evlerinizde... " şeklinde.
O zaman yukarıdaki yorumu yapan kişi "benim mutfak dolaplarım beyaz renk, bu renk dolaplarla da darkbrownist olunmuyor ki deyip muhtemelen beş yıl önce yaptırdığı dolapları atıp, kahverengi yeşil dolap yaptırmak isteyecek.
Eğer minimalizm kişinin hayatında sade yaşam olarak yansıma buldu ise o zaman elindeki sağlam ve kullanışlı bir eşyayı, minimal çizgilerle dizayn edilmedi, tarzı klasik, rengi koyu gibi sebeplerle değiştirmeyi düşünmez. Önemli olan işlevselliği olur.
Minimalizm adına bu tarz harcamalar yapılıyorsa biz bu işin daha çok moda kısmındayız demektir. Bu durumda moda yön değiştirdikçe biz de yön değiştiririz ki bu hal sade yaşamın özüyle bağdaşmaz.
O yüzden kişi kendi zevkleri ve ihtiyaçlarını iyi bilmeli ve alışverişini ona göre şekillendirmeli.
İnsanın kullanmaktan hoşlandığı renkler, bana göre mizacı ile alakalı ve kolay kolay da değişmiyor. O yüzden modaya değil iç sesinize kulak verin.
Minimalist yaşam üzerine video çekenlerin büyük kısmı özel dekore edilmiş evlerde, mekanlarda bu işi anlatıyor. Bu da farklı bir algının (olayın moda kısmı) oluşmasına sebep oluyor.
Evimizi minimal hale getirirken karşılaştığımız bazı engellerden bir kaçı.
Eğer evinizi ilk baştan yaptırma aşamasında iseniz en önemli hususların boya, yer döşemesi ve perde olduğunu düşünüyorum. Buralardaki eksiklik veya yanlış kararlar sonrasında düzeltilmesi en zor kısımlar oluyor.
Çoğu kimse imkan bulamıyor bu bir gerçek ama alttan ısıtmalı ve taban döşemesi iyi yapılmış, ses yalıtımı düzgün evlerde halı, kilim, paspas olayını minimal hale getirmek oldukça kolay. Zira ısınma ve alt katı ses anlamında rahatsız etmemek adına bir çok antiminimal şeyi istemediğimiz halde yapmaya mecbur kalabiliyoruz.
Perde olayını ise evin mahremiyetini sağlayacak bir araç olmaktan çıkarıp şatafat ve gösterişe dönüştüren bir toplum yapımız var maalesef. Duvardan duvara, tavandan tabana tül döşemek nedir hiç durup düşündük mü toplum olarak? Bunda hem göreneğin hem de mimari yapının etkisi olduğunu düşünüyorum.
20-25 yıldır yapılan evlere bakıyorum da neden duvar, tavan ve cam üçlüsünü farklı bir bakış açısıyla şık duracak ama minumum perde kullanılacak şekilde tasarlayan bir mimari gelenek oluşmamış.
Çoğumuz, otomatik olarak yarım yamalak durmasın diyerek duvardan duvara perde almaya öyle veya böyle şartlanmışız.
Gelişen teknoloji ile birlikte artık yeni inşa edilen evlerde camların içine yerleştirilecek uzaktan kumandalı bir mekanizma ile evin mahremiyeti sağlansa ve perde olayı da tümden tarihe karışsa... Veya minumum perde ile şık ve sade duracak tasarımlar yaygın, sıradan hale gelse.
Hatırası olan eşyalar, kitaplar...
Kendimde bir arşivci olarak, atınız satınız diyemeyeceğim. İşin bu noktası benim biraz hassas olduğum mevzu.
Hiç mi atmadım? Tabi ki zaman içinde gözden geçirip attığım parçalar oluyor. Bu biraz da ruhen geldiğiniz nokta ile alakalı. 5 yıl önce rahat atamadığınız bir parçayı bu sene atabiliyorsunuz. Olayın sorgulama kısmını herkes kendi yapmalı.
Benim tavsiyem sizin için anısı ve değeri olup da saklamak istediğiniz parçaları bir dosya ile muhafaza etmek. Ben bunlar için beş altı tane sunum dosyası aldım. Hem bu şekilde kategorize edip yerleştirmek hem de dolabınızda 10-15 cm lik yere sığdırmak mümkün. Bir kutu veya çekmece içine karışık şekilde doldurmaktansa bu yöntemi deneyin derim.
Fakat ufak parçaların düzgün durması adına her bir poşete a4 kağıdı koyarak elimizdeki parçaları yerleştirmek gerekiyor. Bu şekilde iki tarafta da düzen sağlanmış oluyor. Ufak parçaları direk poşet içine koymak düzen sağlamaya yetmiyor. Bunu da yapacaklar için not düşmüş olayım.
Kitaplarda da zaman içinde elden çıkarmalar olabilir ama çok severek okuduğunuz, altını çizip not aldığınız bir kitabı vermek bana çok da makul gelmiyor. Pekala düzenli tutmak şartıyla sevdiğim kitaplarımı elde tutmakta bir sakınca görmüyorum. Tabi zaman içinde biriken çöp kitaplar, dergi broşür tarzı şeyleri ayıklamak lazım. Bu konuda da alırken sorgulayıp alırsak lüzumsuz dergi kitap istiflemek zorunda kalmayız.
Yazıyı daha fazla uzatmamak adına olayın kıyafet, havlu, nevresim, düğün, sünnet merasimleri vb... kısmına girmek istemiyorum. Bir kaç kelam daha edip noktayı koyalım.
6-7 senedir ayıkladığım, evden uzaklaştırdığım o kadar eşya var ki geri dönüp baktığımda kendimi ziyadesiyle hafiflemiş hissediyorum. Ve bu işi de düşünerek, israfa kaçmayarak yapmış olduğumu görüyorum. Zira elden çıkardığım hiç bir şey bir daha aklıma gelmedi ve keşke elden çıkarmasaymışım demedim. Bu da ayrıca bir huzur kaynağı oldu benim için.
Geçmişten kalan, lüzumundan fazla eşya mirasım çok olunca ve değerlendirerek elden çıkarma politikası izlediğimden benim için bu süreç baya uzun yıllara yayıldı. Lütfen bir şeyi eve alırken iyi düşünün. Ufak veya büyük farketmez, ihtiyaç olmadan alınan her bir lüzumsuz eşya ileride size ayak bağı olacak, enerjinizi emecek emin olun.
İmkanınız ölçüsünde kalitelisini, sağlamını ve iyisini almaya çalışın. Çünkü iyi ürünü gerçekten çok daha uzun yıllar kullanabilmek mümkün oluyor. Kaliteli eşyanın eskisini bile içinize sinerek kullanabiliyorsunuz.
Minimal yaşam hakkında sizin de düşünceleriniz varsa yorum kısmına yazıp konuyu zenginleştirebilirsiniz.
Sadelikteki huzuru yakalayabilmek dileğiyle...
Genelde "bi gün lazım olur" deyip geri dolaplara tıkıştırıyoruz sorgulamayı bitirmeden.
Yukarı resimdeki tencere bize hediye gelmişti yıllar önce. Takımın diğer ikisini neredeyse her gün kullanıyorum. Ama bu en üst dolapta öylece bekliyor. Temizlik yaparken de bir gün lazım olur diye yine kaldırıyorum yerine.
Geçenlerde tenceremin kulpu kırıldı. Bunu indirip kullanmak yerine kırılan kulpu tamir ettirip yine o eski tenceremi kullanmaya devam ettim. Çünkü boyutları çok ideal ve tamiri imkansız olsa muhtemelen aynı boyutlarda bir tencere satın almayı düşünecektim. O zaman bu neden orada duruyor. Bi ihtiyacı olana ulaştırsam hem onun işini görecek hem de ben atıl duran bir eşyanın negatif etkilerinden kurtulmuş olacağım.
Yine resimdeki limonluk. Sevdiğim bir insanın hediyesi. O yüzden kıyamıyorum. Hatırası var. Çok da tatlı duruyor vs...vs... Ama kullanmıyorum. Bi gün onu kullanacağım zaman da 15 yıldır gelmiyor!
Bardaklar. Bi ara çay satın alana bardak, makarna alana kase hediye etme furyası vardı. Evde bu şekilde bir sürü bardak var. Evet bazılarını sürekli kullanıyorum çok da işe yarıyor ama kullanmadıklarımı boş boş tutmanın bir anlamı yok. Lütfen bu tarz hediyeli ürünleri sadece ihtiyacımız varsa alalım. Bir gün lazım olur, nasıl olsa hediye diyerek bilinçsizce almayalım. Çünkü yıllar içinde lüzumsuz karartılar olarak karşınıza çıkacak bunlar.
Gelen hediyeleri ve evinizde kullanılmayan her eşyayı (büyük ya da çok küçük hepsini) sorguya çekin. İhtiyacınız varsa kullanın. Veya bir gün lazım olur derseniz ismini koyun. Mesela; "bu tencere tava iki ay sonra öğrenci evi açacak olan arkadaşımın işine yarar" deyip onun adına bir yerde bekletebilirsiniz. Veya "şu eşya arkadaşımın zevkine uygun, bunu ona hediye edeyim" gibi. Sade yaşam tarzını savurganlığa da dönüştürmemek lazım. Evet bazen sakla samanı... felsefesi de işe yarıyor ama bu mevzunun da dozunu kaçırmamak lazım. İsim koyarak ve düzenli olmak kaydıyla bir miktar eşyayı elimizde tutabiliriz tabi ki de.
Bir de bekletme taktiğini deneyin. İşinize yaramadığını düşündüğünüz parçaları poşetleyin ve müsait bir yere kaldırın. Bu süre bazı eşyalar için bir kaç ay, bazıları için bir sene olabilir. Bu süre içinde ihtiyacınız olup olmadığını test edin ve ona göre hareket edin. Bu hem savurganlığın önünü alır hem de o eşyalara karşı farkındalığınızı artırır.
Bu süreçte kimseye veremeyeceğiniz ama çöpe de atamadığınız parçalar olacak. Bunlar için benim kullandığım yöntem şudur;
Ürünleri şeffaf bir poşete koyun ve mümkünse çöp toplanmayan bir günde çöp kutusunun yanına koyun. İhtiyacı olan biri bu şekilde rahatça görüp alabilir. Bazen bizim, bunu kim ne yapsın dediğimiz bir eşyaya başka bir insan bağında bahçesinde kullanmak için ihtiyaç duyabiliyor. Veya evlerde kullanılamayacak bir kaba, başka bir insan hayvanlarına yem, su vermek için ihtiyaç duyabiliyor.
Aynı şeyi kağıt, cam ve plastik çöpler için de yapabilirsiniz. Her mahallede maalesef ayrı atık çöp toplama sistemi yok ama o çöplere kağıt toplayan, plastik toplayan insanlar gelip bakıyorlar. Onların işini kolaylaştırmak adına geri dönüşüm malzemelerini mümkünse ayrı şeffaf bir poşette biriktirerek çöpe atalım ki geri dönüşüme ulaşma şansı artsın. Bir evden günlük o kadar kağıt, cam ve plastik atık çıkıyor ki bunların geri dönüşüme kazandırılmaması çok büyük bir kayıp.
Minimalizmin beyaz renkle ilişkisi var mıdır?
Bu soruya evet veya hayır şeklinde keskin bir cevap verebilmek zor.
Renk, olayın zevk kısmı olduğu için kişiden kişiye çok farklılık gösterir. Evet açık renkler mekanı ferah gösterir, lüzumundan fazla desen ve renk insan ruhunu yorabilir bu bir gerçek ama net bir sınır çizmek çok da kolay değil.
Sırf renginden dolayı kullanışlı bir eşyayı atmak sade yaşamın özüne uygun bir hareket olmasa gerek. Madem o rengi sevmiyorsunuz, mümkünse baştan tercih etmemek lazım.
Geçenlerde minimal yaşam taraftarı biri beyaz mutfak dolaplarının resmini çekip yayınlamış. Bir kişi de "benim mutfak dolaplarım koyu renk, bu renk dolaplarla da minimalist olunmuyor değiştirmem lazım" tarzı bir yorumda bulunmuş.
İşte burada minimalizmin sade yaşam boyutundan çok moda boyutu ön planda gibi görünüyor.
Yarın bir akım daha çıkar. "Doğadaki renkleri evlerinize taşıyoruz... Ormandaki renklerin zihin açıcı etkisi evlerinizde... " şeklinde.
O zaman yukarıdaki yorumu yapan kişi "benim mutfak dolaplarım beyaz renk, bu renk dolaplarla da darkbrownist olunmuyor ki deyip muhtemelen beş yıl önce yaptırdığı dolapları atıp, kahverengi yeşil dolap yaptırmak isteyecek.
Minimalizm adına bu tarz harcamalar yapılıyorsa biz bu işin daha çok moda kısmındayız demektir. Bu durumda moda yön değiştirdikçe biz de yön değiştiririz ki bu hal sade yaşamın özüyle bağdaşmaz.
O yüzden kişi kendi zevkleri ve ihtiyaçlarını iyi bilmeli ve alışverişini ona göre şekillendirmeli.
İnsanın kullanmaktan hoşlandığı renkler, bana göre mizacı ile alakalı ve kolay kolay da değişmiyor. O yüzden modaya değil iç sesinize kulak verin.
Minimalist yaşam üzerine video çekenlerin büyük kısmı özel dekore edilmiş evlerde, mekanlarda bu işi anlatıyor. Bu da farklı bir algının (olayın moda kısmı) oluşmasına sebep oluyor.
Evimizi minimal hale getirirken karşılaştığımız bazı engellerden bir kaçı.
Eğer evinizi ilk baştan yaptırma aşamasında iseniz en önemli hususların boya, yer döşemesi ve perde olduğunu düşünüyorum. Buralardaki eksiklik veya yanlış kararlar sonrasında düzeltilmesi en zor kısımlar oluyor.
Çoğu kimse imkan bulamıyor bu bir gerçek ama alttan ısıtmalı ve taban döşemesi iyi yapılmış, ses yalıtımı düzgün evlerde halı, kilim, paspas olayını minimal hale getirmek oldukça kolay. Zira ısınma ve alt katı ses anlamında rahatsız etmemek adına bir çok antiminimal şeyi istemediğimiz halde yapmaya mecbur kalabiliyoruz.
Perde olayını ise evin mahremiyetini sağlayacak bir araç olmaktan çıkarıp şatafat ve gösterişe dönüştüren bir toplum yapımız var maalesef. Duvardan duvara, tavandan tabana tül döşemek nedir hiç durup düşündük mü toplum olarak? Bunda hem göreneğin hem de mimari yapının etkisi olduğunu düşünüyorum.
20-25 yıldır yapılan evlere bakıyorum da neden duvar, tavan ve cam üçlüsünü farklı bir bakış açısıyla şık duracak ama minumum perde kullanılacak şekilde tasarlayan bir mimari gelenek oluşmamış.
Çoğumuz, otomatik olarak yarım yamalak durmasın diyerek duvardan duvara perde almaya öyle veya böyle şartlanmışız.
Gelişen teknoloji ile birlikte artık yeni inşa edilen evlerde camların içine yerleştirilecek uzaktan kumandalı bir mekanizma ile evin mahremiyeti sağlansa ve perde olayı da tümden tarihe karışsa... Veya minumum perde ile şık ve sade duracak tasarımlar yaygın, sıradan hale gelse.
Hatırası olan eşyalar, kitaplar...
Kendimde bir arşivci olarak, atınız satınız diyemeyeceğim. İşin bu noktası benim biraz hassas olduğum mevzu.
Hiç mi atmadım? Tabi ki zaman içinde gözden geçirip attığım parçalar oluyor. Bu biraz da ruhen geldiğiniz nokta ile alakalı. 5 yıl önce rahat atamadığınız bir parçayı bu sene atabiliyorsunuz. Olayın sorgulama kısmını herkes kendi yapmalı.
Benim tavsiyem sizin için anısı ve değeri olup da saklamak istediğiniz parçaları bir dosya ile muhafaza etmek. Ben bunlar için beş altı tane sunum dosyası aldım. Hem bu şekilde kategorize edip yerleştirmek hem de dolabınızda 10-15 cm lik yere sığdırmak mümkün. Bir kutu veya çekmece içine karışık şekilde doldurmaktansa bu yöntemi deneyin derim.
Fakat ufak parçaların düzgün durması adına her bir poşete a4 kağıdı koyarak elimizdeki parçaları yerleştirmek gerekiyor. Bu şekilde iki tarafta da düzen sağlanmış oluyor. Ufak parçaları direk poşet içine koymak düzen sağlamaya yetmiyor. Bunu da yapacaklar için not düşmüş olayım.
Kitaplarda da zaman içinde elden çıkarmalar olabilir ama çok severek okuduğunuz, altını çizip not aldığınız bir kitabı vermek bana çok da makul gelmiyor. Pekala düzenli tutmak şartıyla sevdiğim kitaplarımı elde tutmakta bir sakınca görmüyorum. Tabi zaman içinde biriken çöp kitaplar, dergi broşür tarzı şeyleri ayıklamak lazım. Bu konuda da alırken sorgulayıp alırsak lüzumsuz dergi kitap istiflemek zorunda kalmayız.
Yazıyı daha fazla uzatmamak adına olayın kıyafet, havlu, nevresim, düğün, sünnet merasimleri vb... kısmına girmek istemiyorum. Bir kaç kelam daha edip noktayı koyalım.
6-7 senedir ayıkladığım, evden uzaklaştırdığım o kadar eşya var ki geri dönüp baktığımda kendimi ziyadesiyle hafiflemiş hissediyorum. Ve bu işi de düşünerek, israfa kaçmayarak yapmış olduğumu görüyorum. Zira elden çıkardığım hiç bir şey bir daha aklıma gelmedi ve keşke elden çıkarmasaymışım demedim. Bu da ayrıca bir huzur kaynağı oldu benim için.
Geçmişten kalan, lüzumundan fazla eşya mirasım çok olunca ve değerlendirerek elden çıkarma politikası izlediğimden benim için bu süreç baya uzun yıllara yayıldı. Lütfen bir şeyi eve alırken iyi düşünün. Ufak veya büyük farketmez, ihtiyaç olmadan alınan her bir lüzumsuz eşya ileride size ayak bağı olacak, enerjinizi emecek emin olun.
İmkanınız ölçüsünde kalitelisini, sağlamını ve iyisini almaya çalışın. Çünkü iyi ürünü gerçekten çok daha uzun yıllar kullanabilmek mümkün oluyor. Kaliteli eşyanın eskisini bile içinize sinerek kullanabiliyorsunuz.
Minimal yaşam hakkında sizin de düşünceleriniz varsa yorum kısmına yazıp konuyu zenginleştirebilirsiniz.
Sadelikteki huzuru yakalayabilmek dileğiyle...
Yorumunuz için teşekkür ederim Ebru hanım. Müsait olduğum ilk zamanda yazınızı okuyacağım inşallah. Sevgiler
YanıtlaSilBen teşekkür ederim ilginiz için. 😊 Diğer yazılarım için de ebrubektasoglu.com 'a beklerim. 💚 Çok sevgiler benden. 💚
YanıtlaSilİnşallah, çalışmalarınızda kolaylıklar dilerim.
YanıtlaSil