hayat kimyası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
hayat kimyası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Aralık 2018 Cumartesi

MUCİZE MERHEM


Günün başlamasına iki üç saat vardı uyandığında. Yani daha gece. Pek adeti değildi ama kalkmıştı o gün. Mahzun ve buruk bir kalbi neyle sarıp sarmalayacağım düşüncesi ile uyku alemine geçiş yapmıştı beş saat öncesi.

Mutfakta bir şeyler atıştırıp salona geçti. Camdan dışarı baktığında tatlı uykusunu tamamen alıp götürecek bir şey vardı. Uzuun yıllar öncesine ışınlandı birden. 


13 Ekim 2018 Cumartesi

MİNİMAL MUTFAK - MİNİMAL YAŞAM


Son zamanlarda aldı başını gidiyor bi minimal akım, minimalizm...

Nedir, ne değildir bu minimalizm, bir moda mı yoksa bir yaşam biçimi mi?

Minimalizm sanatta, mimaride, müzikte sadeliği önceleyen bir akım. 

Bunun hayatımızdaki yansıması ise işlevselliği olmayan fazlalıklardan kurtulup daha sade bir yaşam sürerek maddeten ve manen hafiflemek şeklinde oluyor.

Nerede okudum hatırlamıyorum ama beğendiğim bir söz var;

"Herkesin minimalistliği kendinedir"

Evet bu bir kişisel yolculuk...Sadeleşme yolculuğu...Benim bu yaşantıyı anlamam ve hayata geçirmem farklı olabilir, sizin ki daha farklı. Çünkü her insan farklı şartlarda yaşıyor.

Minimalizm veya sadelik akımı şu veya bu yerde, filanca tarihte çıkmış olabilir ama zaten hep var olan bir olgu.

İnsanlık tarihinde şatafatlı yaşayanlar da hep olmuş, yeteri kadar eşya ile hayat sürmeyi tercih eden de. Çoğu kültürde sade yaşam konusunda örnek alınabilecek şahsiyetler de insanlara örnek teşkil etmişler.

Bu işi katı kurallara boğmak (3 bardak, 5 gömlek şeklinde) doğru bir tavır olmasa gerek. Kişi yapabildiği kadarını yapmalı. Çünkü herkesin hayatı, yaşam şekli çok çok farklı.

Bir günde bir ayda olacak bir mevzu da değil bu. İnsanın önce bazı şeyleri farketme aşaması var. Sonrası ise yıllar sürebilecek uzun bir yolculuk. 

Sadece ev eşyasında, gardropta veya mutfakta değil sadeleşme. Konuşmada, yeme içmede, dijital bilgilerde...


14 Temmuz 2015 Salı

ZAMAN AZ... DÜNYA DAR...


Yapacak işlerimiz ne kadar çok ve zamanımız ne kadar kısa hiç fark ettik mi?

Üstelik lüzumlu işlerimiz çokken, lüzumsuz olanlara bizi sürüklemek isteyen bir de nefis var içimizde.

Yapmak istediklerimiz çok, zamanımız az. Hayallerimiz geniş, dünya dar.

Doris Lessing'in çok beğendiğim bir sözü var:

"Yaşam, okunması gereken kitapları okumaya bile yetmiyor"

Evet ne okunacak kitapları yetiştirebiliyoruz ne işlerimizi ne de hayallerimizi.

Tamam iş güç bu dünyada kalıyor da peki gerçekleştirmek istediğimiz hayaller, içimizde var olan istidatlar, bütün benliğimizde güçlü olarak hissettiğimiz o sonsuza kadar yaşama hissiyatı....

Cisme çok geniş bu dünya belki ama duygular ve latifeler için oldukça dar...

O halde buradan daha geniş bir alem olmalı değil mi?


2015'in ilk yarısında o geniş aleme ne kadar çok tanıdık insan uğurlamışız. Kimi 50 li, kimi 60 lı, kimi 70 li, kimi 80 li yaşlarda.

O geniş alemlere giden ruhlarına manevi hediyeler göndereceğimiz dostlar listesi, her geçen yıl nasıl da uzamış. Bir duanın peşinden üç beş insanın ismini sayarken önceleri, yılların geçmesi ile bu sayı artmış da artmış.

Peki bitirmişler miydi bu dünyadaki işlerini. Bir sorabilsek kim bilir ne planları vardı. Gerçekleştirmek istedikleri ne hayaller, görmek istedikleri ne çok gün vardı.

Bırakıp gittiler.

Sessiz sedasız. Öyle bir yolculuk ki bu, hadi ben gidiyorum hoşça kalın bile demeye fırsat olmuyor. "Daha seninle şu şu işleri yapacaktık" sözü ise giden tabutun ardından bakanların zihninden geçiyor.

Evet yapacak işler çok. Zaman az. Dünya dar. İnsan sınırlı ve aciz.

İnsan ömrünün ilk yılları daha yavaş ilerler de yarıdan sonrası sanki koşarak elimizden kayıp gider.

Belli bir yaşa kadar geçmeyecekmiş gibi algılarken biz, belli bir yaştan sonra yılların nasıl da bu kadar çabuk geçtiğine şaşarız.

Biz de koşuşturuyoruz ya şu da yetişsin bu iş de bitsin diye... Bir gün biz de bırakıp gideceğiz her işi, üstelik tamamlayamadan. Okuduğumuz kitaplarımız yarım kalacak masamızda, sevdiğimiz insanlarla yapmak istediklerimizin bir çoğunu yetiştiremeyeceğiz, denemek istediğimiz tariflerin bile çoğunu yapamayacağız...

Evet düşündüğümüz zaman insan için büyük bir yaradır bu hal. Bu yaraya merhem olabilecek bir kaç güzel söz ile bitirelim bu satırları:

...Hem hadsiz emellerin, elemlerin varsa, nihayetsiz bir sevap ve hadsiz bir rahmet seni bekliyor. Hem hadsiz arzuların, makasıdın varsa, onları düşünüp muzdarip olma; onlar bu dünyaya sığışmaz, onların yerleri başka diyardır ve onları veren de başkadır.

                                                                                                                ---Sözler---   32.Söz




Şu misafirhâne ve şu meydan ve şu meşherlerin arkasında dâimî saraylar, müstemir meskenler, şu nümunelerin ve sûretlerin hâlis ve yüksek asıllarıyla dolu bağ ve hâzineler vardır. Demek burada çalışmak onlar içindir. Şurada çalıştırır, orada ücret verir. Herkesin, istidadına göre, orada bir saadeti var.
                                                                                                                  ---Sözler--- 10.Söz


...Hem zeminde kısa bir zamanda hadsiz vazifeler gören ve hadsiz bir zaman yaşayacak gibi istidat ve manevi cihazat ile techiz edilen ve zemin mevcudatına tasarruf eden insan için, bu talimgâh-ı dünyada ve bu muvakkat ordugâh-ı zeminde ve bu muvakkat meşherde; bu kadar ehemmiyet, bu hadsiz masraf, bu nihayetsiz tecelliyat-ı rububiyet, bu hadsiz hitabat-ı Sübhaniye ve bu gayetsiz(sonsuz) ihsanat-ı İlahiye, elbette ve herhalde bu kısacık ve hüzünlü ömre ve bu karışık kederli hayata, bu belalı ve fani dünyaya sığışmaz. Belki ancak başka ve ebedi bir ömür ve baki bir dâr-ı saadet için olabildiği cihetinden, alem-i bekada bulunan ihsanat-ı uhreviyeye işaret, belki şehadet eder.

                                                                                                                 
                                                                                                                                           Lem'alar

5 Mayıs 2013 Pazar

NURDAN DAMLALAR


Sizlere müjde! Mevt (ölüm) idam değil, hiçlik değil, fenâ değil, inkıraz değil, sönmek değil, firak-ı ebedî değil, adem değil, tesadüf değil, fâilsiz bir in'idam değil; belki, bir Fâil-i Hakîm-i Rahîm tarafından bir terhistir, bir tebdil-i mekândır, saadet-i ebediye tarafına, vatan-ı aslîlerine bir sevkiyâttır, yüzde doksan dokuz ahbâbın mecmâı olan âlem-i berzaha bir visâl kapısıdır. 
                                                 
                                                          ---Mektubat---

7 Nisan 2013 Pazar

MUTLU OLMAK İÇİN


Mutlu olmak için , içinde bulunduğunuz andan daha iyi bir zaman olduğuna inanmaktan vazgeçin. Mutluluk bir varış değil bir yolculuktur. Pek çokları mutluluğu insandan daha yüksekte ararlar, bazıları daha alçakta. Oysa mutluluk insanın boyu hizasındadır. 
                                                                
                                                                          Konfüçyüs




14 Şubat 2013 Perşembe

NURDAN DAMLALAR




...HAZIRLANINIZ; BAŞKA, DAİMİ BİR 

MEMLEKETE GİDECEKSİNİZ. ÖYLE BİR 

MEMLEKET Kİ, BU MEMLEKET ONA NİSBETEN 

BİR ZİNDAN HÜKMÜNDEDİR...

                                                           ---Sözler--- 10. Söz



13 Kasım 2012 Salı

AY' IN DOĞUŞU


Durağan olmayan, sürekli değişen bir tablo var karşımızda. Her anı farklı, her anı güzel. Kainat ın seyircisi makamında insanoğlu. Yaratıcının isimlerinin tecellilerine muhatabız her an. Seyredeceğimiz en güzel manzaralar, kaçırılmaması gereken anlar,  tv dizileri değil kainattır aslında...

Ay, gerçekten çok muhteşem bir İlahi sanat. Sadece görüntüsündeki muhteşemlik değil kastettiğim tabi. O kadar önemli vazifeleri var ki ayın. O kadar ince mizanlar ve ölçüler ile yerleştirilmiş ki yerine. Her gün doğuş saati ve yeri değişen, bizlere takvimcilik yapan, her gün farklı bir hali ile karşımıza çıkan bir mucize...

Ay (kamer) ile ilgili hikmetli bir kaç cümle:

Ve evkat ve hesabı bildirecek saat akrebi gibi, kamer dahi dakik hesaplarla azim hikmetlerle ona takılmış; ve o kamere başka menzillerde, ayrı seyr-ü seyahat verilmiş.
                                                                                                            Sözler  33. Söz

Evet, kamerin takdiri ve tedviri ve tedbir ve tenviri ve zemine ve güneşe karşı gayet dakik bir hesapla vaziyetleri o kadar hayretfeza, o derece harikadır ki, "Onu öyle tanzim eden ve takdir eden bir Kadir'e hiçbirşey ağır gelmez; onu öyle yapan herşeyi yapabilir" fikrini, temaşa eden herbir zişuura ders verir.
                                                                                                 
                                                                                                  Mektubat 3. Mektub
                                                                                   
     
...ve yüksek minare ve kulelerdeki büyük saatlerin parlayan akrepleri misüllü, kubbe-i semada kameri zamanın saat-i kübrasına bir akrep yapmak; mütefavit çok hilaller suretinde her geceye güya ayrı bir hilal bırakıp, sonra dönüp kendine toplamak; menzillerinde kemal-i mizanla, dakik hesapla hareket ettirmek; ve kubbe-i semada parlayan, tebbessüm eden yıldızlarla göğün güzel yüzünü yaldızlamak, elbette nihayetsiz bir saltanat-ı rububiyetin şeairidir, zişuura onu iş'ar eden muhteşem bir uluhiyetin işaratıdır; ehli fikri imana ve tevhide davet eder.
                                                                                                      Sözler 32. Söz












3 Kasım 2012 Cumartesi

YİNE AYLARDAN KASIM

Sonbaharla alakalı duygularımızın iyice coştuğu ve kışa giriyor olduğumuzu bize en çok hissettiren aydır kasım...




  Kasım ayının gelmesiyle, sonbaharı iyiden iyiye hissetmeye başladı bedenler ve ruhlar.
  
  Yaz misali geçen eylül ve ekim aylarının ardından , tüm ihtişamıyla yaşanan bir güz mevsimine, kasımla birlikte girmiş olduk.

  Sonbaharda yüreği hüzün dolanlara ve yaz mevsimini seven cismime inat, sımsıcak coşkulu hisler kaplar ruhumu; yapaklar sararmaya başladığı zaman.


  Gri bulutlarla tamamen kapatılan gökyüzü, yürek ve hayal kapılarımı bambaşka alemlere açar.


  Sararan ağaçlar, çiseleyen yağmur ve ıslak kaldırımlar tarifi imkansız sevinç çiçeklerinin açmasına vesile oluverir. 


  Ya o yağmur altında cıvıldaşan kuşlar... İnsana rahmeti, merhameti hatırlatır. Ümidi ve sevgiyi fısıldar. 


  Her bir yaprak, baharda yerine gelecek mislinin habercisi olarak düşer toprak üstüne. 


  Kırmızıdan sarıya, kahverengi ve turuncudan yeşile, farklı renk ve tonların bir arada müşahede edileceği harika bir tablo çıkar sonbaharla beraber karşımıza.


  Evet, ölüyor artık zemin bahçesi; Mümit ismine ayinedarlık yaparak. Kasımdan sonra bembeyaz bir örtü ile kaplanacak üstü; ama Rabbimizin bizlere gönderdiği vagonlar dolusu mahsülatı depolarımıza, güzelliklerini hafızalarımızda bırakıp, rahmeti sonsuz bir Zatın, onu Muhyi ismi ile yeniden dirilteceği zamanın müjdesiyle beraber gidecek. 


  Güz ihtiyarlığı, ölümü hatırlatıyor insana ama kış uykusundan sonra tekrar dirilerek, haşre en güzel ve canlı misali gözlerimizin önüne seriyor her sene.


  Vermiş olduğu hüznü tamamen unutturacak bir dirilme coşkusunu da içinde taşıyor bu mevsim.


  Hususi dünyamda sonbahar, yepyeni başlangıçlara kapılar açıyor.


  Evet, yine aylardan kasım ve mevsimlerden sonbahar.


  Hayırlar ve güzellikler ile nice sonbaharları ve nice kasım aylarını yaşamak ister ruh-u insan. 


  Güz mevsiminde yapılan bu tefekkür sonunda insanın duası, dileği ise; ömrün güzü olan ölümün ardından, haşir sabahında bağışlanmış olarak dirilmek ve ebedi, sonsuz baharlara ulaşabilmek... 

                                                                                         

3 Ekim 2012 Çarşamba

HEDİYELEŞMEK


Yıllar yıllar önce. Daha önce hiç görmediğiniz, bilmediğiniz bir ilçeye taşınıyorsunuz. Apartmandan bir teyze  kapınızı çalıyor ve hoşgeldiniz diyor. Gelirken de zarif küçük bir saksı içinde çiçek getiriyor.

O günden bu güne neredeyse 20 yıl geçmiş. Tabi biz teyzelerle değil, apartmandaki yaşıtlarımızla takılıyoruz. Yani teyzenin ismini bile hatırlamıyorum. Sadece karşı komşumuz ve ev sahibimizin gelini olduğu kalmış aklımda.

İyiki bu günlere kadar kırılmadan, kaybolmadan gelmiş bu saksı. 20 yıl sonra bile insanı alıp götürüyor geçmişe. Belki bu saksıyı hediye eden teyze bile unutmuştur. Bi gün burada bu sayfayı okur mu acaba? Ya da  hatırlar mı hoşgeldiniz dediği günü?

Hediyeler, hatıralar çocukların hafızasında daha kalıcı olarak kaydediliyor sanırım. Büyükler için hayatın koşuşturmacasında sıradan bir olay, küçük bir hediye, söylenmiş bir söz çabucak silinebilirken çocuklar onu belki bir ömür boyu hatırlayacak şekilde kaydediyor.


15 Eylül 2012 Cumartesi

NURDAN DAMLALAR



CESED-İ İNSAN HAVAYA, SUYA, GIDAYA MUHTAÇ OLDUĞU GİBİ, RUH-U İNSAN DA NAMAZA MUHTAÇTIR.


                                                                                                ---Sözler---

1 Eylül 2012 Cumartesi

NURDAN DAMLALAR


Ey insan! Bilir misin nereye gidiyorsun ve nereye sevk olunuyorsun? Otuz İkinci Sözün ahirinde denildiği gibi, dünyanın bin sene mes'udane hayatı, bir saat hayatına mukabil gelmeyen Cennet hayatının; ve o Cennet hayatının dahi bin senesi, bir saat rü'yet-i cemaline mukabil gelmeyen bir Cemil-i Zülcelal'in daire-i rahmetine ve mertebe-i huzuruna gidiyorsun. Müptela ve meftun ve müştak olduğunuz mecazi mahbuplarda ve bütün mevcudat-ı dünyeviyedeki hüsün ve cemal, Onun cilve-i cemalinin ve hüsnüesmasının bir nevi gölgesi; ve bütün Cennet, bütün letaifiyle, bir cilve-i rahmeti; ve bütün iştiyaklar ve muhabbetler ve incizaplar ve cazibeler, bir lem'a-i muhabbeti olan bir Ma'bud-u Lemyezel'in, bir Mahbub-u Layezal'in daire-i huzuruna gidiyorsunuz. Ve ziyafetgah-ı ebedisi olan Cennete çağırılıyorsunuz. Öyle ise, kabir kapısına ağlayarak değil, gülerek giriniz.
                                                                                                  
                                                                             -- Mektubat--